Sıdıka




SIDIKA BİR KİMDİR?
Kentin kenar mahallellerinde oturmakta olan orta halli bir ailenin 20 li yaşlardaki kızıdır.
Ailesine ve çevresine göre dünya meseleleriyle fazlaca ilgili, oldukça zekiidir. (Zaman zaman bu tip zekiice davranışlarının nedenini kendisi de anlayamaz, reenkarnasyondan veya hastanede başka bir bebekle karıştırıldığından kuşkulanmaktadır.). Tüm bu entellekt bilgisi ve duyarlılığının kaynağı eve giren bir iki gazeteyle, ara sıra izlediği (Haberleri asla kaçırmamaya çalıştığı) televizyondan başkaca bir şey değildir.
Anne ve babası Sıdıka'nın çevresine göre farklı bu hallerinden rahatsız olmakla beraber, kızlarına yaptıkları baskının dozunu ayarlamaya çalışarak onun "daha da kötü" olmasını engellediklerini düşünmektedirler. Buna rağmen Sıdıka, çoğu zaman, annesinden terlikle (daha hafif ve şakayla karışık), babasından tekme tokat ve şiddetli dayak yemekte, zaman zaman da abisine "saçını kaptırmaktadır"...
Sıdıka, çevresi ve ailesiyle zekice espiriler yapıp alay ederken, yine de onları cehaletleriyle birlikte sevmekte, asla onları tamamen bırakıp kaçmayı düşünmemektedir. Kendi konumundaki yoksulca üstelik "tahsili olmayan" (Liseyi babası bitirtmemiştir) bir kızın "dışarda" başına gelebilecek şeyleri, kendince epey bilmektedir.
Maceralarında, ailesi ve yakın çevresinden başlayarak tüm dünyayı değiştirme gibi ütopik bir idealinin olduğunu açıkça görürüz.
Kendisine "musallat olan" mahalle delikanlısı Kenar'a da aynı eleştiren, dalga geçen, hatta kızan gözle ama O'na kendi koşulları içinde acıyarak ve kendince bişeyler öğretmeye çalışarak yaklaşmaktadır...

TV. DİZİSİ SIDIKA
Yazarı Atilla Atalay tarafından 1991 yılından başlayarak o zaman ki adıyla Hıbır Dergisinde yayınlanan Sıdıka bir çok tekliften sonra 1997 yılında ünlü film yönetmeni Atıf Yılmaz tarafından televizyona uyarlanmıştır.
İlk bölümleri hafta içi hergün Show Tv. de yarımşar saatlik bölümler halinde gösterilen Sıdıka dizisinde başrolleri Hasibe Özlem Eren, Füsun Demirel, Ali Erkazan, Hakan Tanfer ve Safak Sezer paylaşmaktadır.
Sıdıka dizisi 2003 yaz yayın döneminde de Atıf Yılmaz ve Fatmanur Sevinç yönetmenliğinde, aynı kanalda, bu kez bir saat süreyle, yeni oyuncu kadrosuyla ekrana gelecektir.

SIDIKA KİTAPLARI
Sıdıka tiplemesi Atilla Atalay'ın toplam yedi kitabında bölümler halinde bulunmaktadır. Tamamı İletişim yayınlarından çıkan Usulcacık, Uyuyamadığım, Düşkovalayan, Ebekulak, Sıdıka- Öpücük Balığı- Fabriga, Civciv Kutusu, Menekşe İstasyonu, Yalnızlık Aletleri, Dup Dup Çedene adlı bu kitaplarda yazarın diğer öykü ve tipleri de yeralmaktadır. 2003 Nisan ayında piyasaya çıkan AĞLAMA DOLABI adlı son Atalay kitabında ise Milliyet Gazetesi Kültür Sanat Eki'nde yıl boyunca yayınlanan Sıdıka öykülerinden seçilmiş özel bir bölüm var.


ON SORUDA SIDIKA
* Sıdıka tipini dergide kim çizmektedir peki? Karikatür olarak yani. Hani oluyo ya yazıların arasında?
- Sıdıka tiplemesi vinyet olarak Latif Demirci tarafından çizilmektedir. Tipin yazı olarak yaratıcısı olan Atilla Atalay, karikatür çizemez ve renk körüdür, ayrıca sinirli bir insandır.
* Ya hocam peki, gerçekten bööle bi kız var da Atilla Bey onun hayatından mı bakıyo bunları. Hani, bakıp bakıp yazıyo mu bi yerde. Teşekkür ederim. Haa, bi de bööle birisi varsa gerçek hayattaki ismi ne nerde oturuyo, medeni hali nedir, askerliğini yapmış mıdır?
- Bütün mizah kahramanları gibi Sıdıka'da gerçek yaşamdaki gözlemlere dayanılarak yazılmaktadır. Böyle birisi yoktur, bir çok kişi vardır. Nerede oturduğuna gelince kendisi, diğer düşsel kahramanlarla, Fatoş, Basri, Daltonlar, Mithat, Mirsat, Tonguç, Ceyhun, Yurdakul Bey, Prof Zihni Sinir gibi kimselerle "Karikatür Tip Lojmanlarında" oturmaktadır. Ordan hiç bi minibüs geçmez.
* Demincek Sıdıka'nın medeni halini sormuştuk. O soru arada şey oldu, gürültüye gitti. Yanıtını alabilir miyim?
- Kendisi bekar ve çok bakire bir ev kızıdır.
* Burcu?
- Sıdıka Fin Horoskobuna göre Sincap burcundan olmakla beraber yükseleni yay, alçalanı baltadır. Yıldızı baba evindedir, dışarıyla sert açı yapar.
* Siyasi görüşü var mıdır?
- Ortanın sol kenarı... Sarı Zeybekist... Çevreci bi de.

*Annesi babası abisi?

- Onlar Şunlardır:

SAMİM SAKA: Konfeksiyon Atölyesinde vasıfsız işçi olarak çalışan Samim
uzun yıllardan beri Hocası "Yüksek Ninja" Baturalp Dinçdarı
kılavuzluğunda dövüş sanatlarına gönül vermiş, zamanın çoğunu bu yolda
harcamaktadır. Kızkardeşi Sıdıka'nın aksine gazetelerin spor
sayfasından başkaca hiç bir yerini okumaz. Koyu Fenerbahçelidir, iki
eli kanda olsa maça gider, akşamları da semtten arkadaşlarıyla halı
saha müsabakalarına katılmayı ihmal etmez. Kızlarla arası mahalle
delikanlısı düzeyinde iyidir. Ara sıra kızları anlayamadığından bahisle
"Evin enteli" sıfatıyla Sıdıka'ya tuhaf sorular sorarak yardım ister
ama kendi bildiğini okumaktan geri durmaz. Babasından gizli sigara ara
sıra da semtten çocuklarla içki içmektedir.

SAFİYE SAKA: Erken yaşlarda Zekeriya Saka ile evlendirilen Safiye, iki
erişkin çocuk annesi tam bir mahalle kadınıdır. Kızının "entel"
hallerine akıl erdiremese de onu olduğu gibi kabul etmekte, kendince
kurduğu sinsi planlarla ve ara sıra Zekeriya'yı "fiştekleyerek" daha da
"tuhaf" olmasını engellemeye çalışmaktadır. Zekeriya'dan gördüğü
şiddete rağmen evin gizli patronudur. Dizi öyküleri boyunca zaman zaman
kızıyla komik işbirliklerine gittiğini, ara sırada vaktiyle evlenmesi
engellenen "Konsolos Şadan" la ilgili ince hüznünden doğan komik
durumları görürürüz. Herşeye rağmen "Beyimdir" dediği Zekeriya'nın

"başından eksik olmaması için" sık sık dua ettiğine tanık oluruz.
Safiye "Tuhaf" kızı Sıdıka'nın hayırlısıyla "esnaf bir koca"
bulmasından başka bişey istememektedir.

ZEKERİYA SAKA: Sigortadaki orta dereceli bir memuriyetten emekli
olduktan sonra bulundukları semtte bir emlakçı açarak ticaret hayatına
atılan Zekeriya Saka, ailesine son derece bağlı, azıcık akşamcı, koyu
fenerbahçeli orta yaşlı klasik bir türk erkeğidir.Aradan uzun yıllar
geçmesine rağmen tüfek ve kasatura numarasını ezberden söyleyebilmekle
ve çok acı biber yiyebilmekle öğünür. Kahvelerde sürünmek yerine
dükkana gider, dükkanın kirasını zor çıkarmaktadır. Arabasına
düşkündür, yavrularını 600 dolara satmayı planladığı için cins köpek
beslemek gibi bir hobisi vardır. Her Türk erkeği gibi doğuştan sıhhi
tesisatçı ve marangozdur. Fakat dizi akışı içinde her iki konuda da
kabiliyetsiz olduğunu görürüz.Akış içinde, gençken dans yarışması
birincisi olduğu, şiir yazdığı gibi durumuna göre komik anılarına tanık
oluruz.
* Şey... On soru dedik, altı oldu. Bu kadar kalsa yeter mi? Sonra aklımıza bişey gelirse mail marifetiyle sorarız... Olur di mi?
-Niye olmasın arkadaşım. Tabi yani. Hadi sen işine bak görüşürüz.



SIDIKA YAZILARI'NDAN


Aborijinler Diyarı

 - İyi film diyosun ama ben o alt yazıları okuyamıyorum böcük böcük Sıdıka. Bi satırı görüp sökünceye kadar hop uçuyo öbür satır geliyo.
- Bu filmin alt yazısı yok ki anne.
- Ay hakkaten kız, Türkçe konuşuyo adamlar. Eee, ne diyolar?
- ......
- Hisli film mi bu Sıdıka? Öyle vurdu kırdılı filimlere bakamıyorum artık ben.
- ......
- Sıdıka ev yanıyo yavrum, ben bi tüp uyku hapı içtim. Abinin babası, baban değil. Onu Kütahyalı bi tüpçüden yaptım.
- Nasıl?
- Kütahya dolaylarından seslendim de nihayet duydu karı beni. Yavrum iki satır cevap versen anneye ölür müsün? Madem iyi film anlat ben de anlıyım azcık.
- İyi de anne, anlaşılmıycak bişey yok ki. Hacivat Karagöz yapmayı bırakıp dinlesen...
- Hacivat Karagöz deme anneye! Yavru kaltağa bak, büyüdü de anneye Hacivat demeler ondan sonra Beberuhi şeklinde hitaplar, cevap vermemeler... Şu Ornella Muti di mi? Ay hepten kocakarı olmuş be. Şuna bak, kafayı büzünce benimkinden büyük gerdanı çıkıyo. E tabi ama normal anam, üç çocuk doğurmuş. Bak bizdekiler olsa vücüdüm bozulur diye sittin sene doğurmazlar. Gerçi Sibel Can örneğini unutmamak lazım. İki eskisinden bi yenisinden doğurdu. Sanatkârım felan diye kasmadı şeysini. Helal olsun kadına. Sıdıkaağ!
- Ay! Niyçün çimdiriliyorum anne? Şurda sessizce film izlerken sana ne gibi bi zararım oluyo ki. Ya Allah belamı versin kaçıp gidicem şu evden, Aborijinlerle yaşıycam.
- Aman tutan vardı, yürü git de Aborjisyenler baksın sana. Bi seneye kalmaz kucağında bi Aboricin velediylen gelir kapıya dayanırsın, baban da osaat vurur seni. Şu yaşa geldin öğrenemedin; insanın ailesi gibi olmaz. Aborijin dersin hânesine gidersin, adam senden istifâde etmeye kalkışır, oracıkta, kapının arkasında suistimal eder. Ortamlar kötü Sıdıka.
- Tabtabianneaynenöyledoğrubinoktayatemasettin.
- Elbet. Anneler her şeyi bilir. Anne dediğin, teyze yarısı Sıdıka.
- Ohoo... Dinlemiyorum diye hepten zırvalamaya başladın ama anne. O deyim “Teyze anne yarısıdır” şeklinde bi kere. Gerçi otomatikman diğeri de doğru oluyo ama...
- Hahaaay nasıl da bilirim malımı. Ukalalık yapma fırsatı çıktı mı iki eli kanda bi gözü filmde de olsa asla kaçırmaz entel cadı. Mahsusçuktan dedim onu öyle ben. Yaa işte deveden büyük fil var Sıdıka Hanım, böyle çelerler adamın aklını filmden. Sen anneyi can kulağıyla dinlemezsen, ööle tırı vırı homurdanırsan, suallerine cevap vermezseen...
- Ama anne yani şurada noolur bi...
- Sus kız! Cevap verme anneye.
- ....
- Bak bak ben bildim şu adamı... Gerard Döpardiyo... Yazık kız, bu da çökmüş. E tabi bu artis kısmısının alayı, fuhuş, içki, felan derken, çat diye morukluyolar. Kız, boynu yok ayol bu adamın... Haydaa, şimdi niye kalkıp gidiyosun kızım, seyretseydin ya filimini. Bana bak, çıkarken odanın kapısını çarparsan ben de gerilip sana çarparım...

* * *
- Peh... Demek bu yüzden salondan püskürtüldüm Safiye Hanım. Dedikoducu iştahıyla BBG Evini izleyebilmek için vırvır edip caanım filme kan doğradınız.
- E naapsaydım. Direkman “BBG seyredelim” desem “Aborijinlere kaçıcam” diye tutturuyosun. Hem bak; hakikati konuşmak gerekirse, ben artık film filan anlamaz oldum Sıdıka. Bi görüntü beş kez tekrarlanmassa aynı cümle defalarca bağrılmazsa hatta bazı şeyler daire içine alınmazsa, baktığımdan hiçbir şey anlamıyorum. Günahı boynuna Reha Bey yüzünden oldu galiba. Haydaa... Yavrum, yine niye hemen surat asıp odana gidiyosun? Az çemkir, hakkını ara. Bak BBG’de Gaye diye bi kız var, hiç ezdirmiyo kendini. Gel de biraz izle, cemiyet bunlara puan veriyo artık. Pusmıycan, yırtıcı olucan. Gel didiş anneyle, gel.




Deniz Kenarı

- Niye öyle boş boş bakıyosun Sıdıka. Tanımadın galiba, ben Kenar. Gerçi tanımamakta haklısın, mevsim gereği bi miktar bronzlaştım. Fakat görüyorum ki sen hiç yanmamışsın. Yanmanı isterdim.
- Hiii... Aman Allahım deniz Kenar’ı... Anneme uyup Marmara Denizi’nin ölüsüne girmeye gelirken, koli basilinden elma eşeleğine, hatta katil yosuna kadar her türlü çöp ve pislikle karşılaşmayı göze almıştım ama sen hesapta yoktun Kenar.
- Ben ise seni böyle mayolar içinde görüceğimi rüyamda görsem inanmazdım Sıdıka. Bir rüyasın değil mi? Ya da bir nesin Sıdıka? Ben senin için neyim?
- Şu kadarını söyliyim Kenar; sahilde babam ve abim var, ikisi senin için bir kâbus olabilir. Ayrıyetten tek başıma da şuracıkta seni boğabilecek teknolojiye sahibim.
- İyi de Sıdıka’m ben zaten boğuk durumdayım. Seni gördüğüm dakikada nefessiz kaldım. Biliyorum, ben senin için gönül eğlendirdiğin bir oyuncağım adeta. Bu durumda benimle oynayabilirsin Sıdıka. Tamam, var gönlünü eğlendir. Deve güleşi yapmak ister misin?
- Git başımdan Kenar yaa. Koca denizi dar etme insana. Zaten şurada kırk yılda bir suya girip ferahlıycam. Hadi, olay büyümesin. Ben senin söylediklerini duymamış olıyım, hatta sen olmamış ol.
- Tamam Sıdıka, gideceğim bu hüzün denizinden, beni intahara sürükleyen bu kahrolası maviden. Yalnız senden ufak bir ricam var, şunca zamandır seni seven Kenar’ın “elveda” demeden önceki son arzusu olarak kabul et; suyun altında bacaklarını açar mısın, arasından geçip gideyim.
- Çaktırmadan arkana bak Kenar. Sahilde elini alnına siper etmiş düşman denizaltısı gözetler gibi buraya doğru bakan mavi basma elbiseli kadın benim annem oluyo. Ve seni fark edip alarma geçmesine üç saniye var. İnan bana Pörharbır’dan sonra tarihin göreceği en kanlı deniz muharebesi başlamak üzere.
- Başlasın Sıdıka, ben zaten Pörharbır olmuş bi insanım. Bu arada tüy diplerin pürtük pürtük oldu, zannedersem üşüdün ama sana nasıl yakıştı anlatamam... Kötü bir niyetim yok Sıdıka, sadece üşümeni beğendim “pürtük” dedim diye yanlış anlama lütfen... Sıdıka?
- ...blurp...
- Suyun altında bu kadar kalmamalısın Sıdıka. Sıdıka? Nerdesin ruh ikizim? Bari baloncuk çıkar Sıdıka. Bak, ben yüzmesini bilen bir insan değilim ki. Yani ama yeter artık bu kadar naz olayı. Suyun yüzüne çıkmazsan gidiyorum ben. Samimiyim Sıdıka, istenmediğim bir denizde daha fazla duracak değilim. Gidiyorum bak, elveda. Elveda Sıdıka... Taştan bir kalbin olduğunu biliyordum ama aynı zamanda su geçirmez olduğunun farkında değildim. Yordun sen bu Kenar’ı, kukla etin kendine. Ama artık bitti. Elveda. “Blurp” haaa... Öyle olsun bakalım, değmezmişsin be Sıdıka, işin gücün riya imiş.


* * *

- Yavrum insan niye kendini durduk yere boğmaya çalışsın ki. Anneden gizlenmez be evladım, varsa bi derdin söyle. Gözümden kaçtı zannetme, yanına salaktan bi oğlan geldi ondan sonra suya soktun kafayı sen. O çocukla aranızda bişey mi geçti Sıdıka. O eşşoğleşek ne söyledi de dört varil su yuttun, söyle kız ne geçti aranızda. Cemiyete rezil olduysak, hazır hastanedeyken yeni bi surat ve kimlik yaptıralım efbiay şeysi gibi. Kız hadi sööle de gidip estetik cerrahiden ameliyat günü alıyım. Yavrum çıkarsana kafanı yorganın altından, annesinin sözü bu kadar mı batar insana ayol. Hayır vırvırcı bi insan olsam neyse. Tamam bundan sonra o yorganın altında yaşa sen, orda yuva yap kendine, başka anne bul. Sanki kötü bi laf söylüyoruz, sanki boş yere konuşuyoruz. İyi bakalım, kimselerle konuşma sen, kimsenin lafını sözünü beğenme, herkes psikopat bi sen akıllısın. Kız çık dedim, bak hallaca verir o yorganla beraber dövdürürüm seni cadaloz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.